29 Eylül 2014 Pazartesi

Zaman 29 Eylül 2008 (29.09.2014)

Merhaba .
Sana susacaklarım var bugün biliyor musun ? Ve şimdi susuyorum, dinliyor musun ?

  O, noktasız bir yalandı ömrümde. Bense son noktası unutulmuş bir cümleydim. Ne bitebiliyor ne devam edebiliyordum. Gözleri ' Sev beni ' dedi ama sözleri izin vermedi. Hunharca 'ayrılıyoruz ' dedi ve uzaklaştı yanımdan. Öylece bakakaldım ardından.. Durduğun yerde  gidiyorsan terk ediliyorsundur. Terk ediliyordum ..

  Belki biraz yaralı olabilirim. Çünkü dürüstlüğün affedilmediği bir dünyadan geldim. Yüzüme bakınca anlaşılmayan bir dizi hüzün saklı kalbimde. Bir gülüşle  örtüyordum. Üzgün bir kahkahayım. İnsanlarla çevrili bir hapishanedeyim. Yıksam, üstüme düşeceklerdi; yıkmasam altlarında ezilecektim.. Belki bir gün yürüyeceğiz seninle. Hadi gel ve yürü kalbimde. Bas kalbime ama yaralarımı ezme. Çünkü ben hiç incitilmeden sevilmedim. Ama senin için herşeyimi seve seve mahvedebilirim. Kolların dikenli tel olsa da gel sarıl bana.' Olsun ' derim, 'kalbinin güzelliği içindi hepsi' , bir güzellik insanın içini ne kadar yakabilir ki ?

  Dünyanın en önemli silahı yalandır. Umarım kandırılmamışımdır. Umarım severken de giderken de dürüsttür. Nedenler ve sonuçlar aramıyorum bu gidişe, çünkü her şeyin bir nedeni yoktur. Ama her sonuca mutlaka bir neden bulunur. Çırpınacak kadar vakti var; Çünkü denize düşen değil, çıkmayan 
boğulur. . .

  Çok bekledim dönmesini. Ama dönmedi. Gitti ! Oysa ben 'Bir gün döneceğim' olarak duymuştum, yüzüme çarparak kapanan o kapının sesini. Gelmeyeceğini bildiğin birini beklemek nasıldır bilir misin ? Buluşacağınız hiç  bir yer yoktur ama  her yerde onu beklersin.. Gittiğiyle de mutlu olacağını sanmıyorum. Birlikte yeşerttiğimiz anıları kim bilir kimlerle solduracak ? Ve vicdanına hiç sormayacak ; kimlerin uğruna kimleri yitirdiğini .. 
  
' Kör müydü gözlerin, nasıl göremedin' diye sordular senden sonra. Kör değildim. Ve hayatımda en çok iki kere parlamıştı gözlerim. Birincisi seni ilk gördüğüm, ikincisi giderken ardından baktığım gün. ilkinde aşkın ışığından, ikincisinde gözyaşlarımdan. O iki anın arasındaysa hep kapalıydı gözlerim. Aşkına inandığımdan.


Sustum anlamadı, konuştum duymadı , yazdım okumadı . . . 

Değersiz insan yoktur, değerini düşüren insan vardır. O beni üzdü Allah'ım ... Ama sen yine de ona yardım et . . . 




29 Eylül 2014

26 Eylül 2014 Cuma

O Günden Önce (26. 09.2014)

Aylardan Eylül gelip çattığında, aradan onca sene geçmesine rağmen o günlerde buluyorum kendimi. Bunun nedeni ve verebileceğim bir cevabım yok. Açıkçası olmasını da istemiyorum. Sadece yazmak istiyorum elimdeki beynimdeki herşey dışarıya çıksın istiyorum. 

  Ayrılırken kulağıma tutuşturduğun o son sözlerin kaldı bende.Canımı kanattı, kalbimi yaktı.Elimde olsa gitme diye gölgene bile sarılmak isterdim.Yıllar sonra ilk  görüşmemizde anlattığım bir konu üzerine  bana: ' böyle kötü bir durum olduğunda neden beni aramadın!? '' demiştin.Ve bunu söylediğinde aramızdan koca 4 sene geçmişti. Bunu farkettiğimizde sustuk ölüm sessizliğinde.. Şimdi cevap veriyorum; sen giderken olduğum yerde çakılıp kaldım. Oysa biliyordum yürümeyi, peşinden gitmeyi. Ama terk edilmek olduğu yere çakıyormuş adamı, o an anladım..

  Tüm bunlara rağmen diyorum ki keşke sana tekrar aşık olabileceğim başka bir hayat olsaydı.Ben aşkı arıyordum sende . İhaneti buldum ! Keşke bulduğum gibi değil aradığım gibi kalsaydın.

  Ey sevgili ! Kelimenin tam anlamıyla aşıktım sana. O kelimenin başka bir anlamı yoktu zaten. Senden sonra hayatıma kimler girdi bir bilsen ! İşte sevdanın sırtımdaki kamburu da bu yüzden..

  Bilmediğin kıymetimi, birine aşık olduğunda iyi, terk edildiğinde çok daha iyi anlayacaksın. Aşka çocuk gibi sevinen, ayrılığa da çocuk gibi ağlar. Ben artık ağlamıyorum. Acılara sırıttığım da yok ama.. Düştüm ağlamıyorum işte. Düşmek ağlamayı öğretse de..

  Gitmiştin ... Kime gittiğin değil, ne için gittiğindi merakım. Boyu posu için mi, kalbi için mi terk edildim? Ona nasıl gittin ? Benden arta kalan kırıntılarla mı, benden aldıklarınla mı? Söyle ona ne kadar gittin ? Ama yine de gücenmedim sana. Öyle ya ayrılığın kuralıdır ; sen özlersin ama başkası sarılır. Benim bakmaya kıyamadığıma şimdi kimbilir kim dokunuyor! Ben özlüyorum o sarılıyor ..



Kimseye elveda demiyorum, doğduğumda merhaba demediğim gibi. Doğdum ama çok büyüyemedim. Özür dilerim. Belki anlayamazsınız, belki hafif gelir size söylediklerim ama asıl ben bu hayta çok ağır geldim... 

Ve benim yaram bir daha kimseye kanamadı, 
Sardıkça kendine kanadı . . .


Ve 29 Eylül öncesine..

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Belki Bir Gün (26.07.2014)

  Neden bu kadar yalnızım biliyor musun? Çünkü insanları iyi tanıdım. Yalanı gözünden anlarım. Yalancıklar kelimelerle  açtıkları suskunluklarıyla örtülü giderler. Daha da gidecekler. Çünkü herkes yalanlarıyla gider ben inandığımla kalırım.

  Aşk yanlı bir tutumdu ve hep senden yanaydı. Biliyordum; seninki, içinde 'Hoşça kal' saklayan bir gelişti. Çünkü gidenler hep haklı kalıyor ve aşk acıdan yana çıkıyordu. Yine de denemekten vazgeçmedim.  Seni hep sevdim. Her işte bir hayır vardır dedim. Ama her hayırında bir bedeli olduğunu bilemedim. Ben bu bedeli gitmek zorunda olarak ödüyorum şimdi.

  Gözyaşlarına bile temizlenmiyor karşılıksız aşkın yürek lekesi. Bu yüzden artık gitmeliyim. Yenildim! Terk etmiyorum seni; sadece senden mahrum bırakıyorum kendimi.


   Söz veriyorum! Sen hiç farkında olmasan da, seninle ilgili kurduğum hayalleri kimseyle yaşamayacağım, yaşayamam. Ben seni başka sevdim, başkalarını seni sevdiğim gibi sevemem.

  Gurur duyarsınız mantığınızla. Soranlara, ' iyiyim atlattım' dersiniz. Ama birgün mutlaka, ansızın karşınıza çıkar ve onu geri getirir unuttuğunuzu sandığınız bir hatıra... Aklınızda öldürdükleriniz, kalbinizde dirilir sonra..

  Hatasız aşk olmaz; kendimden biliyorum! Ben hafızamı sende unutmuşum.  Bir gözyaşıyla hatırladım. Öyle ya, bazen küçük bir gözyaşına neler sığmaz ki.. Kalsam beni unutacaktın, ben gittim izim kaldı.

Belki bir gün yine karşılaşırız unutulmuş bir aşkın kuytusunda. . Ayrı yatakların,  aynı uykusunda...

Hoşçakal...















2 Temmuz 2014 Çarşamba

Merhaba Vazgeçilmeyenim.. (02.07.2014)

   Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Özlemek neden bu kadar yorar insanı? 
'Özlem' fiilinin eyleme dönüşme çabasından mı?
 Ne zaman bir lafın ucu sana çıksa, sonuna gelmeden heba oluyor gülümseyişlerim.

   Yorgunum...

   Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam.. İçim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor; yaşattıklarından ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor. Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak, çıksa da senin haberim olmayacak diye.Varlığımla yokluğum bir olacaktı, senin için 'herkes' olacaktım ve belki 'hiç kimse'.

   Beceremedim...

    Hiç kimse görmeden tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı. Çok acımış kimseye belli etmedim, edemedim. Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, çünkü hakkımdı bu kara isyan. Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum.. Sen de.. O yüzden hep 'an'larda teğet geçtik birbirimizi..

   Ama içime dokundun bir kere. Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum. Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.Tek dinginliğim kelimelerin. Koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. Arşivimde acılarım var benim hatalarım var.. Seninse anlatamadığın masalların, sus'ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küf rengi günahların...

  Kaçışlarım sana meyilimdendir. Sessizliğine sığınışım, kabullenişimdir her şeyi. Sakın 'neden? ' diye sorma. Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma..

   Ve bu bir iç dökümüdür çağıl çağıl !  Bil ama bilme...









13 Haziran 2014 Cuma

(13.06.2014)

  Ne kadar acıdır bilir misiniz 'ara duygularda' yaşanmak. Hep ara duygularda sevilmişsiniz meğer. Ne varlığınız bir fazlalık, ne yokluğunuz bir eksiklilk. İşte bende böyle sevilmişim ara duygularda ve terk edilmişim. Ne pişmanlık duyulmuşum ne küfür edilmişim. Hep sevilme numaralarında, bulunmamak üzere aranmışım.Oysa biraz nefret edilsem, 'nefrette bir duygudur sevilmekten gelir' diye avutacağım kendimi. Halbuki yanılgımmış, geç anlamışım.

Hiç bir bağışı hak etmediğin halde, seni içimde sessizce affediyorum.Sana bu iyiliğe layık olduğun için değil, o iyiliği yapmaya kendimi layık gördüğüm için yapıyorum. Ve ben gözyaşlarımı saklamak adına hep yağmurlarda ağlıyorum. Ve yağmur gözyaşlarımı gizlese de acımı yıkamaya yetmiyor..

Aşk, zamanın bile öğretemediğidir. Ne kalbim kaldı kırılmadık ne aklım kaldı çalınmadık. Ne anlayabiliyorum ne hissedebiliyorum.
  
 Kısacası hatırladığın gibi değilim artık çünkü bıraktığın gibi kalmadım..

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Merhaba Gitmeye Cesaret Edemediğim (21.05.2014)

  "Seviyorum" diye başlayıp, "gidiyorum" diye biten bir cümleydi bizim hikayemiz. Hep yan yanaydık aslında ama aramızda uçurumlar büyüttüğümüzün farkına varamıyorduk bir türlü. Bu yüzden biz seninle hep iki kişi olduk ama asla bir çift olamadık. "Severek öldürme beni" dedim, sen öldürerek sevdin. Oysa gözlerinden payıma düşecek küçücük bir ışık için, nice derin karanlıklar borçlanmıştım ben. İşte sevmek böyledir katilim! Küçücük bir esinti için fırtınalar feda edersin. Yine de düşünür insan "Değdi mi ?" diye ve cevabı, koca bir soruya dönüştürür hayat. Anlarsın ki uğruna ödediğin bedeller, mutluluğuna gölge düşürüyorsa, hak ettiğin mutluluk sana biraz pahalıya mal olmuştur.

   Gözüm kördü senden. Ve görmüyordu başkasını. Senin  nezdinde beni küçültmüş, seni büyütmüştü bu durum. Çok sevilmenin şımarıklığı oturmuştu dudaklarının kenarına.   Kalbinden ihanetler geçiyordu sessizce. Ve unutmuştun körlerin sadece sesleri gördüğünü. Kalbinin sesini gördüm katilim! Hazırdın beni unutmaya. Aşkı bende yeşertip, çiçeklerini başkalarına sunacak kadar alçaldın…Alçaktın! Sadece dara düştüğünde kullanabileceğin, yalnızlığındaki oyuncaktım, oyalandığındım. İçimde kelimeler bağırırken, dilim sessizdeydi yine. Sustum sana, sustum içime. 

   Sonra gittin . Önce gözümdeki yaşta tüttün, sonra dilimdeki küfürde. Gitmiş olsan da bir gün geri döneceğini bilirdim. Dönmesen bile bununla baş edebilirdim. Belki de her yeni başlangıç, yepyeni bir kaçıştı; bunu da öğrendin. Sahte aşk ustası oldun sen. Hayatını yazsan yalan olurdu!

    Pişmanlık duvarların yıkıldı mı katilim? Ben hazırdım tamamlamaya, yarım kalmış ne varsa. Ama… Ama… Ne ben gururumu çiğneyebildim, ne sen “pişmanım” diyebildin.         Şimdi bana yüreğinin kapılarını ardına kadar açsan ne çıkar; ben senin arka bahçeni öğrendim.

   Anladım ki en güzel diye beklediklerim, meğer dünde kalanlarımmış. Bak, kirlenmiş gözlerinden kalbime düşen ışık, giderek azalıyor. Senin gözlerin, benim hayatım kararıyor. Hiç bir hüznüm kalmadı mutluluğuma kastetmeyen. Ah katilim ! Ah yar bildiğim! Ben mutluluğun peşinde koşarken yandım. Dilerim senide yaksın mutluluk!


    Kahraman Tazeoğlu

1 Mayıs 2014 Perşembe

(01.05.2014)

   Kandırıldığını bilen biri buna ses çıkarmıyorsa, kandıran kişi sonunu rahatça hazırlasın diyedir. Kendi sonunu hazırlaman içindi bu suskunluğum. Ama aşkta söylenen yalanlara akıl inanmasa da kalp aldanmak istiyor daima. Sonra bir itiraf bekliyor insan, bir özür içten içe. Bir elinde küsmeler saklıyor sevdiğine.. Öbür elinde barış.. Belki  biraz da gözyaşı, sitem, birkaç bağırış çağırış.. Ama affetmeye hep hazır, hep hazır...
  
   Kalbinin atması yaşıyorsun anlamına gelmese de biliyorum bir gün geri döneceksin unutulmayanım; çünkü kalbini arkada bıraktın. Bak üstüm başım hala adın! Soruyorum sana; içinden atamadığın hangi aşkın artığıydım? Kimin intikamı benden alındı? Ömrünün kaçıncı aşkında bana gelmiştin ve hangi durakta inecektin? 

    Ben yazmayı seçtim. Sana değil, kendimedir cümlelerim. Bazı cümlelerim kötü kurulmuş olsa da gücünü yaşanmışlıklardan alır. Sen de yaz. Dök içini satırlara, kalanlar benim olsun..


   Aşkı anlamaktan korkanlar, düşünmeden severler. Anla diye yazıyorum sana bunları. Ama sen yinede şiir gibi oku. Çünkü bazı şiirler yeniden başlasın diye değil, herşey bitsin diye yazılır.Sana son nasihatim; sen sen ol bir başka kapıya uzanırken, çıktığın kapıyı açık bırakma. 


Bir yanım sen olduğu için  vazgeçemiyorum öte yanımdan.


       Gözümde yaş varken bana yağmuru anlatma ..

10 Mart 2014 Pazartesi

10.03.2014

   Bir bank kırığında oturuyorduk. Akşamdı. “Beni kimsede hatırlama” dedi ve gitti. Bu yüzden başkalarında aramadım onu. Dilimin ucuna kadar geldi ama “Ben küçücük kalbin için kocaman bir aşka katlanıyorum” diyemedim. Gitti işte… Sanırım gelmeyi kalmakla karıştırmışım. Her geleni kalacak sanmamayı öğrendim. Evet, çok şey öğrendim onun gidişiyle. Mesela, aşk kedere bulanmak için bir mazeretmiş. Yokluğunda üstüme çullanan acılar söyledi. Oysa ben zaten kedere bulanmak istiyordum, belki sen bahaneydin sevgili?
   
    Ben seni değil; seni sevmeyi seviyordum, sen araya girdin…


    Aşk hakkında o kadar konuşmuşuz ki konuşmaktan aşkı yaşamayı unutmuşuz. Ve bir gün konuşulan her şeyin, yaşanmadığı sürece yalan olarak kaldığını öğrendik..Çok sonra anladık yaptığımızın hiçbir şey uğruna herşeyden vazgeçmek olduğunu. Daha doğrusu o önce anladı. Ben anladığımda o çoktan gitmişti. Zaten bana bunu öğreten onun gidişiydi.


   Aşktı işte..  Varmışcasına bulduğum, yokmuşcasına yaşadığım.


  Şimdi içimde varmaktan çok bir gitme isteği. Zaman o kadar cimri ki; hiçbir saniyesini vermiyor geri. Zamanın değerini daha iyi anlıyorum bu yalnızlık yolunda şimdi. Ki beni zaten bu kalabalıklar yalnızlaştırdı sevgili. Yalnızlık tek başına taşınır. Sakın yanlış anlama, kendimi yitirmiş değilim, sadece sende kayboldum o kadar. Hayat sunduğu her engelin arkasına bir mutluluk saklıyor. Elbet yolumu bulurum yine. Elbet yine mutlu olurum. Kış geldi bak, ayrılığımızın beyaz çölü. Yine bahar gelecek, yine mevsimler dönecek ama gelecek de bir gün geçecek. Bu kadar konuştuğuma bakma. Aslında ben sana hep susacaktım ama sen kelimeleri ağzımdan çaldın. Ah sevgili… Beni benden alıp gittin; içimde bensizlik dışımda sensizlik var şimdi. Sadece şunu merak ediyorum; hiç ağlamıyor musun özlerken? Bu kadar mı yoruldun benden?
   Şimdi son sözüm sana şu sevgili: bazı erkekler adam doğar, bazıları sonradan adam olur. Ben aşkı nimet gibi başımın üstünde taşıdım; bundandır boyun eğmeyişim.Riski bazen kazanmak, bazen de elindekini kaybetmemek için alırsın. Hayat böyle işte korkun kadar kaçar, cesaretin kadar savaşırsın!
       Acım mı?
       Geçmedi… Alıştım sadece.
Kahraman Tazeoğlu


19 Şubat 2014 Çarşamba

Susmak (19.01.2014)

Evet,  olmaz uzun lafın kısası.öyle çoktur ki anlatacaklarınız. Uzun susanlar uzun konuşur çünkü... söylenmemiş sözleri yutarak gülümsemişsinizdir eşe dosta.. '' susmalarım en uzun konuşmalarımdır'' dersiniz.. suskularınızı, onların okumasını, anlamasını beklersiniz.Sonra anlattığınızı bile anlayamanları görür,  saçma bulursunuz bu isteğinizi. Elazar Benyoetz'in sözleri gelir aklınıza '' konuşurken hiç birşey söylemeyebilirsiniz, fakat susarken değil ''

 Susmaya devam edersiniz. Kısası olmayan uzun uzun laflarınız vardır heybenizde bekleyen. Yakanızda ise sükutun altını.. ne konuşmak isteseniz, ağzınızdan koca bir sessizlik çıkacaktır.. ve nereye gitmek isteseniz, sizi selamlayan bir  '' dur ''  işareti olacaktır.Anlatılacak herşeyi susarak ifade etmeyi öğrenirsiniz.

  Artık ne zaman konuşacağınızı da öğretmiştir size bu ayrılık. Fakat şunu da bilmek gerekir; susulacak zamanlarda konuşmak, ehil olmayan ellerdeki tabanca gibidir. Kişi bir gün kendini de vurabilir.

Sonra o sinema biletinin arkasını çevirir, dört yıl önce yazdığınız dizelere bakarsınız. O ince sızı yeniden yerleşir kalbinize..

8 Ocak 2014 Çarşamba

Özetle (08.01.2014)

   

   Kimler unutulmadı ki aşkların değişken hafızalarında. Eğer insan unutmak istemezse bir günü bile hatırlar on yıl sonra..ve unutmak isteyen bir günde bile unutur on yılı. Hep bu sözün doğruluğuna inanarak yaşadım o ayrılıktan sonra. Unutmak kolay olmamıştı. Birilerinin beni kandırmasına ihtiyacım vardı. Kandırılırsam,kolay olacaktı unutmak. Belki de kendimi kandırmam gerekecekti. İlk günler fena gitmiyordu. Arada bir kendimi sınadım. Onunla gittiğimiz yerlerin önünden geçerken,kalbimin nasıl attığını kontrol ettim. Hediyelerini ayırmadım gözümün önünden. Onu hatırlatan hiçbir şeyi saklamadım. her şeyi ortaya çıkardım. Onlarla yaşamayı öğrenmeliydim. Kaçsam daha çok bulacaktı beni. Zaman zaman küçük iç kanamalar geçirsem de genel anlamda iyiydim. En çok bu süreci onun nasıl geçirdiğini merak ediyorum. Acaba pişman mıydı? Acaba geri döner miydi? İhtimaller.. Sonra başka ihtimaller düşünmeye başladım. Beni en çok rahatsız eden  ” acaba hayatında yeni biri var mı” ” gittiğimiz yerlere onunla da gidiyor mu” gibi sorulardı. Cevabını duymaktan korktuğum soruların izine düştüm çoğu zaman. Sonra kendimi bi mantık süzgecinden geçirip ” Saçmalama, o sana ait değil artık. Kiminle nerde ne yaşamak istiyorsa onu yaşar” diyordum ve kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Söylediklerimle içimi rahatlatmaya çalışsam da ” bir başkası” fikri gizlice oyuyordu içimi.

   Zaman geçip giderken, avuçlarıma  bir gerçeği ikinci kez bırakıverdi. Gitmişti ! Benim gerçek dramım asıl şimdi başlıyordu.

  Artık geçtiğimiz yerler içimi eziyor,buluştuğumuz kafeler üstüme yıkılıyor,verdiği hediyelere bakmak,hıçkırıklara boğulup ağlatıyordu beni. Sonrasında yemeden içmeden kesilmeler, antidepresanlarla yaşamak ve daha da büyük bi suskunluğun içinde,altında ağ olmadan ölümün ipinde yürümeler dönemi başlıyordu. Elbet bugünler de geçecekti. Sıyırıp geçen kurşunlar gibi. Öylede oldu. Ben başka bir hayatın içinde onun yollarını adımlayarak, başka kollarda onsuz;  O bensiz bir hayatın içinde başkalarıyla sessiz var oldu. Yazdığım her şeyin öznesi olarak kaldı bende. 
  
  Şimdi ne yazsam, ne desem üstüne kar yağacak biliyorum...  yazdığım her şeyi okuduğunu da ...  biliyorum ... bunu da dahil ...


     Kahraman Tazeoğlu

5 Ocak 2014 Pazar

05.01.2014

  Yavaşça ayağa kalktı.Gidiyordu işte. Ardı yapacaktı beni. Sildim göz yaşımı kalktım ayağa. Her soruyu anlama çeviren gözleriyle sustu. Bana acıyarak bakıyordu. Noktası çalınmış cümle sonum gibi durdu öylece. ''Sana birbirinden güzel yalnızlıklar biriktirdim.'' der gibiydi. Dudakları kıpırdandı, inler gibi 
'' çok çocuk kaldın aşka, kendi gölgesine basmaktan korkan...'' diyebildi sadece.

  İşte gidiyordu. Bir daha hiç dönmeyecekti. Bir daha hiç olmayacaktı. Sadece bir ''gitme'' çıkabildi dudaklarımdan. Yüzüme baktı ve '' artık sözlerim merheme yara olmaya başlamışsa, içimdeki seni sus, içindeki beni duy'' dedi ve sırtındaki ceketimi bankın üzerine bırakarak yürümeye başladı. Son sözleri bunlar olmamalıydı!  Arkasından '' beni hiç almadığın hayatından böyle ucuz kovamazsın! '' diye bağırdım. Geriye döndü ve ''davet edilmediğin yerden kovulmazsın.'' dedi.
Son sözüydü. Gitti..


Kahraman Tazeoğlu